'Kutup Yıldızı'nın Basım Süreci ve İzlenimler
Şiirlerimin kitapçık olmasını istiyorum. Kapitalizmin temelinde para önemli bir faktör ve bu böyle olduğu için bir matbaaya gidip “şu şiirleri kitapçık yapın” demek yetiyor. Bu konuda sorunum yok. Ama sorun burada bir başka isteğimle birlikte geliyor. Şiirlerimi insanlarla paylaşmak istiyorum. Yani benim için basılacak şiir kitapçığımın insanlara ulaşması önemli. Bu da dağıtımla ilgili bir olay. Şiir kitapçığının kendi adına basılması, ya da bir ciddi (!?) yayınevinin basması, dağıtımı etkilediği gibi okuru da etkiliyor. Bu yüzden şiir kitapçığının bir yayınevi tarafından basılmış olması tercihim. Dağıtım, yani okura ulaşmak önemli. Bu yüzden bir kitapevi sahibinin tavsiyesi doğrultusunda birkaç şiir kitabından İstanbul’a giderek görüşmek için yayınevlerinin listesini yapıyorum. Hatta birkaçını telefonla arayıp randevu alıyorum. Piyasada “yenilere” pek ilgi olmadığını biliyorum ama ben zorlayacağım. Bu süreç İstanbul’a üç-beş kez gitmemi gerektiriyor. Onlarla görüşmek bana bir şey kaybettirmez diye düşünerek ilk gidişimde ilk yayınevinin kapısını çalıyorum:
Hera Yayınları (Hüseyin Alemdar)
Bir süre bekledikten sonra Hüseyin Bey geliyor. Ben durumu özetliyorum. Bana yönelttiği sorular ile şiir edebiyat alanındaki ilgimi-bilgimi ölçmeye çalışıyor. “Şiirleriniz şiir dergilerinde yayınlandı mı?” gibi sorular bunlar. Kendi hazırladığım kitapçığın özsözünü okusa şiirlerimin son sekiz aya ait olduğunu görecek. Ama o nezaketten birkaç şiire göz atıyor. “Umduğumdan daha iyi” diyor ama kendiside “şair” olan birinin kitaplarını okumadan oraya gitmiş olmak bile onun kafasında bir yargı oluşması için yeterli. Türkiye’de insanların okumadıklarından yakınarak, özellikle şiir kitaplarının satmadığından yakınıyor. Benim de daha çok okumam gerektiğini tavsiye ediyor. Tavsiyesi doğrultusunda şairimiz bana iki şiir kitabı satıyor ve bilgisayar çağında eski bir daktiloyla işine devam ederken ben ayrılıyorum. “Şiir kitaplarının satılmamasının faktörlerinden birinin, şiir diye anlaşılmaz kelimeleri yan yana sıralayan şiir kitaplarının basımı olduğunu bilseydi” diye düşünerek tavsiye edilen diğer yayınevine yürüyorum.
Broy Yayınları
Dağıtım konusundaki ve şiir kitabının okunmaması, satmaması konusundaki bilinen hikayeyi dinliyorum. Kitabı basmaya pek istekli görünmüyor ve yapılabilecek şeyi özetliyor yayın sahibi:”Kitabını basarız, yüz tanesini ancak dağıtabiliriz. Diğer dokuz yüz tanesini sana veririz.” Bu durumda bu işi yayınevine değil, matbaaya yaptırırım, yayınevine dağıtım sorununu çözmesi için geldiğimi uygun bir dille anlatıyorum. Görüşme iş açısından sonuçsuzda olsa dostça tavrı nedeniyle teşekkür edip ayrılıyorum oradan.
İnsan Hakları Derneği-İstanbul Şubesi
Derneğe gitmemin amacı şu: Ben Uluslar arası Af Örgütü’nde çalıştığım için Türkiye’de paralel anlayışta çalışan bu derneğe basılacak olan kitapçığın (olabildiğince) gelirini bırakmak. Hem bu konuda onların görüşlerini almak, hem de ihtimal az da olsa onların kitabın basımını üstlenip üstlenmeyeceklerini öğrenmek istiyorum. Sonuç tahmin ettiğim gibi oldu. Gelirin İHD’ye bağışlanmasından onur duyacaklarını ve bu bilginin kitapçığa yazılmasının sorun olmayacağını ama genel olarak şiir kitabı basımıyla ilgilenmediklerini söylüyorlar. Kısa ama sıcak bir sohbetten sonra oradan ayrılıyorum.
Can Yayınları
Mesai bitimine kısa bir süre kala bilgi alıyorum: Şiir dosyalarını verenlerin şiirleri kurulda görüşülüyor, yayınlanması uygun görülürse ve gerektiğinde değişiklikler yapılarak kitapçık yayına hazırlanıyormuş. Ve bunlar zaman alıyor elbette. Şu anda yayınlanma aşamasında sırada bekleyen üç-dört tane kitap varmış. Sıraya girip prosedürü takip edeceksin yani. Bunun anlamı en az bir yıl beklemek. Benim o kadar zamanım yok ve aldığım bilgiler yeterli. Teşekkür edip ayrılıyorum.
Scala Yayınları (Hakan Feyyat)
Scala Yayınları bilinen, tanınmış ciddi bir yayınevi. Görüşme isteğim yanıt buluyor ve içeriye giriyorum. Masasındaki kocaman bir kağıda çiziktirdiği şekillerden nasıl biri olduğunu çıkartmaya çalışıyorum. Hikayemi anlatırken beni ilgiyle dinliyor. İnsan ilişkileri açısından aydın, sıcak bir insan izlenimini uyandırıyor bende. Yayınevlerinin bir kitabın maliyetlerini üstlenerek basmasının genel kuralları burada da geçerli. Farklı bir beklentim yok zaten. “Maliyetini üstlenirsen basarız” diyor ama uzman birisi şiirlerimi incelemeli önce. Bunun bence sakıncası yok hatta iyi de olur diye düşünüyorum. Ama uzman ve zamanı olan birisine ulaşmamız günleri alıyor. Hakan Bey’in iyi niyetli çabaları sonunda “Evrensel Kültür” dergisinin Yazıişleri Müdürü Nuray Sancar şiirlerime bakmayı kabulleniyor.
Nuray Sancar (Evrensel Kültür Dergisi Yazıişleri Müdürü)
Soluğu dergi binasında alıyorum. Tanıştıktan sonra arada bir Evrensel Kültür okuyor olmanın verdiği rahatlıkla şiirlerimi gösteriyorum. Şiir anlayışına uymuyor benimkiler. Uygun bir dille bunu belirtiyor. İçinde bulunduğum sürecin netleşmesi açısından önemli bir aşamayı geride bırakıyorum. Düşüncelerine katılmamakla beraber tartışmaya hem onun hem de benim zamanım yok. Kendisiyle tanışmış olmaktan memnun bir şekilde oradan ayrılıyorum. Geldiğim nokta şu: Kitabı kendim bastırmalıyım. Kendi olanaklarımla kendi çevreme dağıtmalıyım.
Evrensel Basım Yayın
Bursa’dan aradığımda aldığım olumlu yanıt üzerine yanımda bir bayan arkadaşla gittiğim Evrensel Basım Yayın’da Hayri Bey’le tanışıyorum. Onlardan istediğim kitapçığın teknik basımını ve olabilirse dağıtım konusunda yardımcı olmaları. Evrensel Gazetesi okuru olmanın verdiği rahatlık ve içtenlikle başladığımız sohbet daha sonra anlaşılması zor bir nedenle tuhaf bir havaya bürünüyor. Beni tanımaya çalışırken “Son zamanların şairlerinden kimleri tanıyorsun?” gibi sorular soruyor. Soruyu yadırgıyorum ve o anda nasıl bir tepki göstermem gerektiğini düşünüyorum bir süre. Okuduğum şiirin içeriği daha çok ilgilendirir beni. Bunu belirtiyorum elbette ama o tuhaf hava sürüyor. Verdiğim kitapçığın önsözünü ve birkaç şiiri okuyor. Bazen “Birisine aşık olup, sonra bu şiirleri kitapçık haline getirmeye çalışmak müthiş bir cesaret!” diyor, konuşmamız sürecinden “çok yönlü” olduğumu kabulleniyor (belki de komplekse giriyor) ve her nedense tekrar alaycı bir havayla “şiirlerin onu duygusal etkilemediğinden” dem vuruyor.
Görüşme esnasında yanımdaki bayan arkadaşıma “hediye” etmek istediği “Metin Göktepe” kitabını arkadaşım ayrılırken bırakıyor ve kabul etmiyor. Yaratılan havaya belki de benden daha iyi bir tepki gösteriyor. Bu olay dolayısıyla “Metin Göktepe”yi insanlara tanıtmanın yolunda olumlu insan ilişkilerinin önemini düşündürüyor bana.
İyi ki bu arkadaş (zaten kitleselleşme sorunu olan) bir parti yöneticisi değil. Aksi takdirde “insan ilişkileri” bakımından kötü not alır üye sayısı sıfırlanırdı herhalde. :)
Teknik yanına yardımcı olacağı kitapçığı (o da parasını alarak-ticari ilişki yani) sanki Evrensel Basım Yayın’ın yayınlayacağı bir kitapçık ve bu açıdan yayın politikasına uygunluğunu incelermiş gibi bir hava oluşuyor görüşme boyunca. Sonra böyle olmadığından hareketle her ikimizde gerektiğinde daha sonra görüşmek üzere (kitapçığı benim kendi adıma basacaklarını söylüyor) oradan ayrılıyoruz.
Ulusal Yayınlar (Mustafa Karaca)
Scala Yayınları sahibi Hakan Bey’in tavsiyesi üzerine Mustafa Bey’le tanışıyorum. Konuyu görüşüyoruz. Kitabın basımı yanında dağıtımı konusunda da elinden geleni yapacağını söylemesi yetiyor bana.
Türkiye’de kaldığım sürenin kısıtlılığı dolayısıyla basım konusundaki işbirliğimiz ertesi gün de devam ediyor.
SONUÇ:
Kitapçığın basılma süresi ve gelinen nokta:
Kitap Ulusal Yayınlar tarafından basıldı. Ekim ayında kitap sınırlı da olsa kitapçılara dağıtılmaya çalışılacak.
Kütüphanelere bir miktar ücretsiz olarak gönderilecek. Kitabın geliri iç kapakta yer aldığı gibi İHD-İstanbul şubesine verilecek. Bu konuda İHD-İstanbul Şubesi ile işbirliği sürüyor, sürecek.
Bu kitabın basımı için Bursa’dan İstanbul’a dört kez gittim. Varmak istediğim nokta açısından başarıya ulaştım diye düşünüyorum ama burada şiirleri olup bunları kitap haline getirmek isteyenlere bir tavsiyem olacak: Şiirleri kitap haline getirme süreci şiir yazmaya bezemiyor. Sistemin diğer alanlarında olduğu gibi bu alanda da köşe başları belli bir anlayış tarafından tutulmuş. Hele paranız yoksa işiniz çok daha zor. Benden söylemesi. :)
Şiirlerin içeriği ve şiir anlayışı:
Kendini “şair” olarak tanımlayanlar dahil herkes kendisini geliştirmeli. Ben de dahilim elbette. Yaşamın kendisi bir öğrenme sürecidir. Ama var olan şiir anlayışım büyük ölçüde değişmeyecek biliyorum. Nedeni aşağıda:
Yazılan şiirler büyük oranda halk için üretilmiyor: Eski bilinen şairleri saymazsak yeni çıkan şiir kitapları satmıyor diyoruz. Ekonomik, sosyal koşullar ve insanların eğitim seviyeleri dışındaki faktörlerden birisi de üretilen şiirlerin niteliğidir. Yeni yayınlanmış bazı şiir kitaplarını okuyun ve şiirleri anlamaya, duyumsamaya çalışın. Duyumsamak için önce anlamak gerekli ve bu kolay olmayacak inanın. Eminim ki yeni bazı şiir kitaplarını sokaktan geçen yüz kişiye okutsanız, doksan dokuzu bu şiirleri duyumsamayacaktır. Ama aynı kişilere Nazım’ı okutursanız tersi olacak doksan dokuzu duyumsayacaktır. “İşte Nazım’ın farkı burada” derseniz haklılık payınız olur ama bu yetmez. Son dönem yazılan şiirlere bakmak gerekir. Şiir-edebiyat çevrelerince yazılanların şiir olup olmadığı hakkındaki kriterlerine bakmak gerekecektir. Ve o “şiir inceleme kurullarından” çıkan şiirler satmıyor. Satmaz çünkü halk anlamıyor! Satmaz çünkü şiirde öylesine çok yabancı ve garip bir şeklide türetilmiş sözcükler kullanılmış ki, şiiri anlayabilene aşkolsun. Bazı şiirlerde şair sanki anlaşılmamak için özellikle çaba sarf etmiş. Türkçede olmayan yeni sözcükler üretilmiş. Bırakın okurken zevk duymayı, duygu yaşamayı, sözcükler ve anlamlarıyla boğuşuyorsunuz. İşte buna benzer bazı şiirler “kurullardan” geçiyor ve kitapçık olarak yayınevi tarafından yayınlanıyor. Sonra ise bildiğimiz yakınma: Şiir kitapları satmıyor! Şiirleri “kalite kontrolünden” geçirirken hangi kıstasları kullanıyorsunuz? Sizin şiir anlayışınız sokaktaki her çeşit insanın şiir anlayışının bir ortalaması mı?
Düşüncelerim günümüzde yazan her şairi kapsamıyor elbette. Ama diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da Türkiye’de köşe başları tutulmuş. Belli insanların söyledikleri neredeyse yasa gibi. Dileğimiz halka inen, paylaşımcı, demokratik bir anlayışın yerleşmesi.
Bu konuda Türkiye’de yapılan çalışmalar var ve bunlar destekliyoruz. Bunun yolu da konuşmaktan ve gerekirse tavır almaktan geçer. Bu alandaki kalıpçı anlayışın değişmesi mücadelesini sürdürelim ve gerektiğinde kendi alternatiflerimizi yaratalım.
Turgay Usanmaz
Eylül 2000
Bu yazı e-mail ve normal posta ile aşağıdaki adreslere postalandı:
Bilgi Yayınevi / Yapı Kredi Yayınları / İnsan Hakları Derneği-İstanbul Şubesi / Can Yayınları / Scala Yayınları (Hakan Feyyat) / Evrensel Kültür Dergisi (Nuray Sancar) / Varlık Dergisi / Evrensel Basım Yayın / Ulusal Yayınlar
Hera Yayınları (Hüseyin Alemdar)
Broy Yayınları